T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük Sözlüğü

A

Abluka: Bir yeri kuşatmak.

Adem-i Merkeziyetçilik: Devlet merkezinin gücünü azaltarak yerel yönetimlerin yetkilerinin artırılmasını savunan siyasi görüştür.

Ajans: Haber toplama, yayma ve üyelerine dağıtma işiyle uğraşan kuruluş.

Alaturka: Eski Türk gelenek, görenek, töre ve hayatına uygun, Doğuluca.

Alay: Genellikle üç tabur ve bunlara bağlı birliklerden oluşan asker topluluğu.

Aleyhine: Zararına.

Alternatif: Seçenek.

Amiral: Rütbesi general ile aynı olan deniz subayı.

Anekdot: Küçük hikaye.

Anıt / Abide: Önemli bir olayın veya büyük bir kişinin gelecek kuşaklarca tarih boyunca anılması için yapılan, göze çarpacak büyüklükte, sembol niteliğinde yapı.

Anlaşma: Devletlerarası siyasal, ekonomik, kültürel vb. alanlarda yapılan uzlaşma ve bu uzlaşmanın tespit edildiği belge.

Ant: Yemin.

Antant: İki veya daha çok devletin saldırmazlık, savaşta iş birliği vb. konularda kararlaştırdıkları ilkelere uygun davranmayı kabul etmeleri durumu, ahit, muahede, ahitleşme.

Antlaşma: Uzlaşma, mutabakat.

Anzavur: Kinci, gaddar.

Arşın: Yaklaşık 68 santimetreye eşit olan uzunluk ölçüsü.

Asayiş: Bir yerin düzen ve güvenlik içinde bulunması durumu, düzenlilik, güvenlik.

Asgari: En az, en aşağı, en düşük, en alt limit.

Askeri: Askerlikle ilgili olan.

Aşar Vergisi: Müslümanlardan onda biri oranında alınan tarımsal ürün vergisi. 1925’te kaldırılmıştır.

Aşiret / Oymak: Dil ve kültür yönünden büyük bir türdeşlik gösteren, birçok boydan oluşan, yapısındaki aileler arasında toplum, ekonomi, din, kan veya evlilik bağları bulunan göçebe veya yerleşik nitelikteki topluluk.

Ataşemiliterlik / Askeri ataşe: Bir elçiliğe bağlı askeri uzman.

Ateşkes: Savaşan iki kuvvetin karşılıklı olarak savaşı durdurması, bırakışma, mütareke.

Ayaklanma: Başkaldırı, isyan.

Aydın / Entelektüel: Okumuş, ileri düşünceli kimse.

Azınlık: Bir ülkede ayrı soydan veya inançtan olan ve sayıca az bulunan topluluk.

Azim: Bir işteki engelleri yenme kararlılığı.

 

B

Bağımsızlık / İstiklal: Bir milletin kendi kararlarını alabilmesi.

Bağnaz: Bir düşünceye, bir inanışa aşırı ölçüde bağlanıp ondan başka bir düşünce ve inanışı kabul etmeyen, mutaassıp.

Bahriye: Bir devletin deniz güçlerinin ve kuruluşlarının bütünü.

Banker: Para, altın vb. taşınır değerlerin ticaretiyle uğraşan kimse.

Batarya: En küçük topçu birliği.

Batı: Avrupa için kullanılan ifade.

Batıcılık: Batıcı olma durumu, garpçılık.

Bayındır: Gelişip güzelleşmesi, hayat şartlarının uygun duruma getirilmesi için üzerinde çalışılmış olan, bakımlı, imar edilmiş, mamur.

Benlik: Bir kimsenin öz varlığı, kişiliği, onu kendisi yapan şey, kendilik, şahsiyet.

Bildiri: Resmî bir makam, kurum veya resmî olmayan bir örgüt, topluluk tarafından herhangi bir durumu ilgililere duyurmak için yazılan yazı, tebliğ, deklarasyon, manifesto.

Bilfiil: İş olarak, iş edinerek, gerçekten, eylemli olarak.

Bilinç / Şuur: İnsanın kendisini ve çevresini tanıma yeteneği.

Biyografi: Öz geçmiş.

Blok: Politik çıkarları sebebiyle birlik kuran devletler topluluğu.

Bolşevik: Çoğunluktan yana olan, Lenin’in siyasal düşüncelerini benimseyen kimse.

Buhran: Bunalım, kriz.

C

Cemiyet / Dernek: Belirli ve ortak bir amacı gerçekleştirmek için kurulan yasal topluluk.

Cephane / Mühimmat: Ateşli silahlarla atılmak için hazırlanan her türlü patlayıcı madde.

Cephe: Üzerinde savaşın sürdüğü bölge.

 

Ç

Çar: Rus imparatorlarına ve Bulgar krallarına verilen unvan.

Çerkez: Kafkasya'da yaşayan bir boy veya bu boydan olan kimse.

Çete: Ordu birliklerinden olmayan silahlı küçük birlik.

Çıkar: Yarar, menfaat.

 

D

Dahice / Dahiyane: Dâhiye yakışır bir biçimde.

Darülfünun: Üniversite.

Deha: İnsan zekâsının, insan kişiliğinin erişebileceği en yüksek düzey, dâhilik.

Delege: Temsilci.

Denge Politikası: Devletlerin arasındaki çıkar çatışmalarından yararlanarak varlığını devam ettirme politikasıdır.

Derhal: Çabucak.

Derviş: Bir tarikata girmiş, onun kurallarına ve törelerine bağlı kimse.

Destan: Bir kahramanlık hikâyesini veya bir olayı anlatan, koşma biçiminde, ölçüsü on bir hece olan halk şiiri.

Devrim: Belli bir alanda hızlı, köklü ve nitelikli değişiklik, ihtilal.

Dış Politika: Bir devletin sınırları ötesindeki devletlere uyguladığı siyaset.

Dinamik: Canlı, etkin, hareketli.

Dinamizm: Davranışları canlı ve hareketli olan canlının özelliği.

Diplomasi: Yabancı bir ülkede ve uluslararası toplantılarda ülkesini temsil etme işi.

Diplomatik: Uluslararası ilişkileri düzenleyen antlaşmalar bütünü.

Direktif / Yönerge: Herhangi bir konuda tutulacak yol için üst makamlardan alt makamlara belli bir esasa dayanarak verilen buyruk.

Direniş: Karşı çıkmak.

Dirhem: Okkanın dört yüzde birine eşit olan, 3,207 gramlık eski bir ağırlık ölçüsü.

Dispanser: Ayakta tedavi edilebilecek hastaları tedavi içi oluşturulan sağlık birimi, sağlık ocağı.

Dogma: Belli bir konuda ileri sürülen bir görüşün sorgulanamaz, tartışılamaz gerçek olarak kabul edilmesi.

Donanma: Deniz kuvvetleri.

Durağan: Yerini değiştirmeyen, yerli, hareketsiz, sabit.

Duyun-u Umumiye: Osmanlı Devleti’nin borçlarını ödeyememesi sonucunda oluşturulan kurumdur. Devletin alkollü içki, tuz, tütün, damga, ipek ve balıkavı gibi vergi gelirlerine el koymuştur.

E

Ebedi: Sonsuz, ölümsüz, bengi.

Efe / Yiğit: Özellikle Batı Anadolu köy yiğidi, zeybek.

Egemenlik: Söz geçirme, hakim olma durumu.

Ekonomik: Mali,parasal.

Elçi / Sefir: Bir devleti başka bir devlet katında temsil eden kimse.

Emel: İstek.

Emperyalist / Yayılmacı / Sömürgeci: Bir milletin sömürü temeline dayanarak başka bir milleti siyasi ve ekonomik egemenliği altına alıp yayılması veya yayılmayı istemesi.

Emperyalizm: Bir milletin sömürü temeline dayanarak başka bir milleti siyasi ve ekonomik egemenliği altına alıp yayılması veya yayılmayı istemesi, yayılmacılık, yayılımcılık, emperyalistlik.

Empoze / Dayatma: Bir şeyi zorla kabul ettirmek.

Endaze: 65 santimetrelik uzunluk ölçüsü.

Enstitü: Bir üniversiteye bağlı veya bağımsız bir kuruluş olarak genellikle araştırma yapan ve bazı durumlarda öğretime de yer veren eğitim kurumu.

Erkan-ı Harbiye Vekaleti: Genel Kurmay Bakanlığı.

Esir / Tutsak: Savaşta ele geçen düşman.

Eşkıya: Dağda, kırda yol kesen hırsızlar, haydutlar.

Etabli: Yerleşmiş, sakin.

Etnik: Köken, kavimle ilgili.

Evrensel: Tüm dünyayı ilgilendiren.

Ezel: Başlangıcı belli olmayan zaman.

Eziyet: Sıkıntı.

F

Faaliyet: Çalışma.

Feda etmek: Bir amaç uğrunda bir değer veya varlıktan vazgeçme, uğruna verme.

Ferman: Osmanlı Devleti'nde padişahın verdiği, uyulması gerekli hükümleri taşıyan yazılı buyruk.

Fetih: Bir şehir veya ülkeyi savaşarak alma, ele geçirme.

Fetva: İslam hukuku ile ilgili bir sorunun dinî hukuk kurallarına göre çözümünü açıklayan, şeyhülislam veya müftü tarafından verilebilen belge.

Feyiz: Verimlilik, gürlük, ongunluk, bereket, artma, çoğalma.

Fırka: Siyasi parti.

Fiilen: Gerçekten yaparak, çalışarak.

Filo: Bir arada ve bir komuta altında bulunan savaş gemilerinin veya uçaklarının bütünü.

 

G

Gaddar: Acıması olmayan, başkalarına haksızlık eden, merhametsiz, katı yürekli, insafsız davranan.

Galip: Kazanan.

Garpçılık:  Batıcılık.

Gaye: Amaç.

Gayrimüslim: Müslüman olmayan kimse.

Genelge / Tamim: Yasa ve yönetmeliklerin uygulanmasında yol göstermek, herhangi bir konuda aydınlatmak, dikkat çekmek üzere ilgililere gönderilen resmi yazı.

Gerici: Her yönüyle eskiyi özleyen veya eski düzeni yaşamaya çalışan.

Gıyaben: Kendi ortada olmaksızın, kendinin bulunmadığı bir durumda, kendi yok iken.

Global: Küresel.

Güçler ayrılığı: Devlet organları olan yasama, yürütme ve yargı güçlerinin birbirinden ayrılmasıdır, kuvvetler ayrılığı.

Güçler birliği: Devlet organları olan yasama, yürütme ve yargı güçlerinin ikisinin ya da üçünün tek elde toplanmasıdır, kuvvetler birliği.

Güdüm: Yönetme işi, idare.

Gümrük: Sınır kapılarında denetim ve gözetim işlerinin yapıldığı yer.

H

Hadisat: Olaylar.

Hain: Kötü niyetli olan.

Hâkim: Sözünü geçiren.

Hâkimiyet/Egemenlik: Milletin ve onun tüzel kişiliği olan devletin yetkilerinin hepsi.

Hakimiyet-i Milliye: I.TBMM'nin resmi yayın organıdır, milli mücadele döneminde halkı bilinçlendirmeyi ve gelişmelerden haberdar etmeyi amaçlar.

 

Halife: Hz. Muhammed'den sonra onun vekili olarak Müslümanların dini liderliğini ve koruyuculuğunu yapmakla görevli kişi.

Ham madde: Bir ürün elde edilmesinde kullanılan temel bileşenlerin işlenip elde edilmesinden önceki durumu.

Harekat: Belli bir amaç gözetilerek bir askerî birliğe yaptırılan manevra, çarpışma, çevirme, kovalama vb. işler.

Harp: Savaş.

Hat: Sınır, çizgi.

Heyet / Kurul: Bir işi yapmak, yönetmek veya bir kurum ve kuruluşu temsil etmek için görevlendirilmiş kişilerden oluşmuş topluluk.

Hıfzıssıhha: Sağlıklı yaşamak için alınması gerekli önlemlerin bütünü.

Hırs: Sonu gelmeyen istek, aşırı tutku.

Hıyanet: Kutsal sayılan şeylere el uzatma, kötülük etme veya karşı davranma, hainlik, ihanet.

Hıyanet-i Vataniye: I.TBMM'nin kuruluşu ile birlikte meclise karşı çıkan isyanları bastırmak ve askerden kaçmaları önlemek amacıyla çıkarılan kanundur.

Hicri Takvim: Müslüman takvimi ya da İslâmî takvim olarak bilinir, Hz.Muhammed'in Mekke'den Medine'ye hicretini başlangıç yılı kabul eden ve Ay'ın Dünya çevresinde dolanımını esas alan bir takvim sistemidir.

Himaye: Koruma.

Hitabet: Etkili söz söyleme sanatı.

Hitabet: Etkili söz söyleme sanatı.

Hüküm: Yargı, kavrama, karşılaştırma, değerlendirme.

Hükümdar: Padişah, kral, hakan gibi taht sahibi devlet başkanı.

Hürriyet: Özgürlük.

 

I

Irk: Kalıtımsal olarak ortak fiziksel ve fizyolojik özelliklere sahip insanlar topluluğu.

Islahat: Düzeltme.

 

İ

İaşe: Yedirip içirme, besleme, bakma.

İcra etmek: Yapmak, yürütmek, uygulamak.

İç Politika: Bir devletin sınırları içindeki tüm konular ve faaliyetlerle doğrudan ilgili olan idari kararlardır.

İdadi: Lise.

İdare: Yönetim.

İddia / Sav: İleri sürülerek savunulan düşünce.

İnkılap / Devrim : Hızlı, köklü ve büyük değişiklik.

İkamet: Bir yerde oturma, eğleşme.

İktidar: Devlet yönetimini elinde bulundurma ve devlet gücünü kullanma yetkisi, bir işi yapabilme gücü, erk, kudret.

İrade-i Milliye: Temsi Heyeti'nin resmi yayın organıdır, milli mücadele döneminde halkı bilinçlendirmeyi ve gelişmelerden haberdar etmeyi amaçlar.

İleri Görüşlü: Gelecekte olacağı hesaplayabilen, ileriyi görebilen.

İlhak: Ekleme, bağlama.

İmrenmek: Beğenilen bir kişi veya şeye benzemeyi istemek.

İmtiyaz: Ayrıcalık.

İnfial: Kızgınlık, öfke.

İnkılap: Toplum düzenini ve yapısını daha iyi duruma getirmek için yapılan köklü değişiklik, iyileştirme, devrim, reform.

İnsaf: Acımaya, vicdana veya mantığa dayanan adalet.

İrade: Bir şeyi yapıp yapmamaya karar verme gücü, istenç.

İskan Politikası: Türk ailelerin Anadolu'dan getirilerek Rumeli topraklarına yerleştirilmesi, yurtlandırma.

İslamcılık: Farklı ırklardan Müslümanları birleştirip kalkındırmak, Hristiyan dünyasının karşısında bir denge unsuru hâline getirmeyi amaçlar. Müslüman halkların Osmanlı Halifesi liderliğinde kaynaşma, birlikte hareket etme düşüncesini ileri sürmüşlerdir. Bu akım, II. Abdülhamit tarafından da desteklense de başarısız olmuştur.

İstifade: Yararlanma.

İstihkam: Düşman saldırısını durdurmak, düşmana karşı savunma yapmak amacıyla düzenlenmiş yer.

İstikamet: Tutulan, izlenen yol.

İstikbal: Gelecek.

İstiklal / Bağımsızlık: Bir milletin kendi kararlarını alabilmesi.

İstila: İşgal Bir ülkeyi silah gücüyle ele geçirme.

İtilaf: Anlaşma.

İttifak: Oy birliği.

İttihat ve Terakki: Birleşme ve yükselme anlamına gelir. Osmanlı'nın son dönemlerinde yönetimde etkili olan siyasi partidir Enver, Talat ve Cemal Paşa  bu partide ön plana çıkmıştır.

J

Jeopolitik: Coğrafya, ekonomi, nüfus vb.nin bir devletin politikası üzerindeki etkisi.

Jön: Genç.

 

K

Kabotaj: Bir ülkenin iskele veya limanları arasında gemi işletme hakkı.

Kalkınma: Durumunu düzeltmek, aşamalı bir biçimde gelişmek, ilerlemek.

Kamçılamak: Özendirmek.

Kamuoyu: Bir konuyla ilgili halkın genel düşüncesi.

Kanuni Esasi: I.Meşrutiyet'in ilanı ile kabul edilen Osmanlı'nın ve Türk Tarihi’nin ilk yazılı anayasasıdır.

 

Kapitülasyon: Bir devletin bir anlaşmaya bağlı olarak başka devletlere tanıdığı iktisadi, siyasi, hukuki ve sosyal ayrıcalıklardır.

Karargah: Ordunun durduğu yer.

Katliam: Savunmasız insanların veya tutsakların toplu olarak öldürülmesi.

Kerte: Aşama, derece.

Kıvanç: Sevinç.

Kilikya: Adana ve çevresine tarihte verilen isim.

Kolordu: Değişik sayıda tümen ve savaş destek birliklerinden kurulu büyük askerî birlik.

Komisyon / Alt kurul: Belli bir konuyu ele almak amacıyla bir kurul içinden birkaç kişi seçilerek oluşturulan kurul.

Komiteci / Komitacı: Siyasi bir amaca ulaşmak için silahlı mücadele yapan gizli topluluk veya örgüte bağlı kimse.

Konferans: Topluluğa bir konuda bilgi vermek amacıyla yapılan konuşma.

Kongre: Çeşitli ülkelerden yöneticilerin, elçilerin, delegelerin katılmasıyla yapılan toplantı.

Konsolos: Yabancı ülkelerde, orada bulunan yurttaşlarının haklarını koruyan, bağlı bulunduğu hükûmete siyasal ve ticari bilgileri veren dış işleri görevlisi.

Konvoy / Kafile: Aynı yere giden taşıt veya yolcu topluluğu.

Kudret: Güç.

Kulaç: Gerilerek açılmış iki kolun parmak uçları arasındaki uzaklık.

Kurmay: Harp akademilerine girerek eğitimlerini başarıyla bitirmiş subay.

Kuvayıinzibatiye / Hilafet Ordusu: Kurtuluş Savaşı'nda İstanbul Hükümeti'nin Kuvayimilliye'ye karşı kurduğu, yarı resmi askeri örgüt.

Kuvayımilliye / Milli kuvvetler / Milis kuvetler: Anadolu'nun işgali üzerine kurulan milli direniş örgütü.

Kültürel: Bir topluma veya halk topluluğuna özgü düşünce ve sanat eserlerinin bütünü ile ilgili olan.

Küresel: Dünya ölçüsünde geniş bir bakış açısıyla benimsenen, global.

 

L

Laik: Din işlerini devlet işlerine karıştırmayan, devlet işlerini dinden ayrı tutan.

Lehine: Yararına.

Lojistik / Geri hizmet: Askerlerin silah, kurşun, yiyecek vb. ihtiyaçlarının karşılanması.

 

M

Maarif: Eğitim, eğitimle ilgili.

Mağlubiyet: Yenilgi.

Mağlup: Yenik.

Mahalli: Yerel.

Makus: Uğursuz, kötü.

Mal etme: Kendi malı, eseri, buluşu gibi benimsemek veya saymak.

Mali: Parasal.

Mamul: Yapılmış, işlenmiş, imal edilmiş (eşya, yiyecek).

Manda: Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra bazı az gelişmiş ülkeleri, kendi kendilerini yönetecek düzeye eriştirip bağımsızlığa kavuşturuncaya kadar Birleşmiş Milletler Cemiyeti adına yönetmek için bazı büyük devletlere verilen vekillik.

Mandacı / Mandater: Bir ülkeyi manda temeline göre yönetmesi için Birleşmiş Milletler Cemiyeti tarafından görevlendirilen devlet

Mareşal: En yüksek askerî rütbe.

Mebusan Meclisi: Mebusan Milletvekilleri Osmanlı Devleti'nde milletvekillerinden oluşan meclis.

Mecbur: Bir şeyi yapmak zorunda olan.

Meclis Hükümeti: TBMM'nin açılmasından cumhuriyetin ilanına kadar ülkemizde uygulanan sistemdir. Yasama ve yürütme birbirinden ayrılmamış meclis başkanı aynı zamanda hükümet başkanı olarak ülke yönetiminden de sorumlu olmuştur.

Medeni: Uygar biçimde olan.

Medeniyet / Uygarlık: Bir ülkenin, bir toplumun, maddi ve manevi varlıklarının, fikir, sanat çalışmalarıyla ilgili niteliklerinin tümü.

Medrese: Üniversite.

Mektep: Okul.

Menfaat: Çıkar.

Mesafe: Uzaklık, ara.

Meşru: Yasal, uygun.

Meşrutiyet: Hükümdarlıkla yönetilen bir ülkede hükümdarın başkanlığı altında parlamento yönetimine dayanan hükûmet biçimi.

Meşrutiyet: Hükümdarlıkla yönetilen bir ülkede hükümdarın başkanlığı altında parlamento yönetimine dayanan hükûmet etme biçimi.

Mevki: Yer, makam.

Mevzi: Bir askerî birliğin yeri veya bu birlik tarafından ele geçirilen bölge.

Mezhep: Bir dinin görüş, yorum ve anlayış ayrılıkları sebebiyle ortaya çıkan kollarından her biri.

Mızıka: Bando.

Mihver: Eksen.

Miladi Takvim: Başlangıç olarak Hz. İsa’nın doğumunu almıştır. Dünya'nın Güneş etrafında 365 gün 6 saatte bir tam tur dönmesini bir yıl olarak kabul eder.

 

Milis: Savaş sırasında orduya yardımcı olarak toplanan silahlı halk gücü.

Milli: Milletle ilgili, millete özgü, ulusal.

Milli egemenlik: Milletin egemen yani yönetimde söz sahibi olması.

Milliyetçilik: Maddi ve manevi açılardan millet ve ülkesinin çıkarlarını her şeyin üstünde tutma anlayışı, ulusçuluk, ulusalcılık . Fransız İhtilali ile kazandığı anlam ise her milletin kendi devletini kurması fikridir.

Misak: Anlaşma.

Misakı İktisadi: Ulusal ekonomi andı.

Miting: Gösteri amacıyla veya bir olaya dikkati çekmek için genellikle açık yerlerde yapılan toplantı.

Molla: Büyük kadı, dinî yönü ağır basan kimse.

Monarşi: Kral, hükümdar, padişah gibi tek kişinin ülkeyi yönettiği devlet düzeni veya rejim.

Muallim: Öğretmen.

Muasır: Çağdaş.

Muhafaza: Koruma.

Muhalefet: Karşı görüşte, tutumda olan kimseler topluluğu.

Muharebe: Savaşta yapılan çarpışmalardan her biri.

Muhip: Seven, dost.

Musiki: Müzik, kulağa hoş gelen sesler dizisi.

Mutasarrıf: Osmanlı yönetim teşkilatında sancakların yöneticisi.

Mübadele: Değişim anlamına gelir. Dersimizde Türkiye ile Yunanistan arasında karşılıklı nüfus değişimini ifade etmek için kullanılır.

Müdafaa / Savunma: Saldırıya karşı koyma, koruma.

Müdafi: Savunucu.

Müdahale: Karışma, araya girme.

Müderris: Medresede veya camide öğretmen.

Müfreze: Türlü askerî görev ve hizmetlerin yapılması amacıyla küçük birliklerden, belli bir kuruluşa bağlı kalmadan geçici olarak oluşturulan grup.

Müftü: Dinî konularda fetva veren kimse.

Mühimmat: Savaş gereçleri, cephane.

Mülkiye: Devlet yönetimindeki sivil görevliler sınıfı.

Mürettebat: Gemi, uçak vb. taşıtlardaki görevlilerin tümü.

Mütareke: Ateşkes anlaşması.

Mütekabiliyet: Karşılıklılık.

Müttefik / Bağlaşık: Aralarında anlaşma veya sözleşme sağlanmış olan.

 

N

Nazır: Bakan.

Nezaret: Bakanlık.

Nutuk: Söz konuşma ve söylev anlamı vardır. Özel olarak ise Atatürk'ün yazdığı önemli bir eserin adıdır.

Nüfuz: Söz geçirme, güçlü olma.

O

Objektif: Nesnel Akıl ve bilime dayanan.

Okka: 1,282 kilogram veya 400 dirhemlik ağırlık ölçüsü birimi.

Ordugah: Ordunun konakladığı yer.

Ortodoks: Hristiyan mezheplerinden biri - Ruslar, Rumlar, Ermeniler Ortodoks’tur.

Osmanlıcılık: Osmanlı Devleti sınırları içinde yaşayan vatandaşları ırk, din ve dil ayrımı yapmadan eşit kabul eden fikir akımıdır. Bu akıma göre devletin bütünlüğünü korumak için dil, ırk ve din farkı gözetilmemeli, herkes aynı hak ve yetkilere sahip olmalıdır.

Otorite: Yaptırma, yasak etme, emretme, itaat ettirme hakkı veya gücü.

 

Ö

Ödün / Taviz: Uzlaşmaya varabilmek için hak, istek veya savlarının bir bölümünden, karşı taraf yararına vazgeçme.

Önerge: Meclis, kongre vb. resmî bir toplantıda, herhangi bir konu veya sorunla ilgili olarak bir öneride bulunmak için üyelerden biri veya birkaçı tarafından başkanlığa verilen, oya sunularak karar verilmesi istenen yazılı kâğıt.

Örgütlemek: İnsanları veya işleri örgütlü duruma getirmek, teşkilatlandırmak.

 

P

Padişah: Osmanlı Devleti'nde devlet başkanına verilen unvan, hükümdar, sultan.

Pakt: Antlaşma.

Panislamizm: Bütün Müslümanları aynı yönetim altında toplama amacını güden politik akım ve hareket.

Panslavizm: Slav asıllı bütün halkları aynı yönetim altında toplama amacı güden politik akım ve hareket.

Pantürkizm: Türkçülük.

Parlamenter Hükümet: Yürütme organının yasama organının denetiminde olduğu demokratik bir yönetim sistemidir. Parlamenter sistemde devlet başkanı genellikle hükûmet başkanından farklı bir kişidir.

Parlamento: Meclis.

Patrik: Ortodoks ve bazı Doğu kiliselerinin başkanı.

Patrikhane: Patriğin görev yaptığı bina.

Payidar: Kalıcı, sonsuza kadar yaşayacak olan.

Perçin: İki veya daha çok levhayı birbirine bağlamak için geçirilen çivinin, ezilerek baş durumuna getirilen ucu.

Perver: Yetiştiren, koruyan.

Politika / Siyaset: Devletin etkinliklerini amaç, yöntem ve içerik olarak düzenleme ve gerçekleştirme esaslarının bütünü.

Propaganda / Yaymaca: Bir öğreti, düşünce veya inancı başkalarına tanıtmak, benimsetmek ve yaymak amacıyla söz, yazı vb. yollarla gerçekleştirilen çalışma.

Protesto: Bir davranışı, bir düşünceyi, bir uygulamayı haksız, yersiz, gereksiz bularak karşı çıkma, kabul etmeme.

Protokol: Bir toplantı, oturum, soruşturma sonunda imzalanan belge.

 

R

Refah: Bolluk ve rahatlık içinde yaşama.

Referandum: Halk oylaması.

Reform: 16. yüzyılda başlatılarak tüm Avrupa’yı etkilemiş ve Katolik Kilisesi’ne karşı yapılmış özgürlükçü bir harekettir.

Rejim: Yönetim şekli.

Rönesans: 15. yüzyıldan başlayarak İtalya'da ve daha sonra diğer Avrupa ülkelerinde hümanizmin etkisiyle ortaya çıkan, klasik İlk Çağ kültür ve sanatına dayanarak gelişen bilim ve sanat akımı.

Rumeli: Osmanlı Devleti'nin Balkan Yarımadası'ndaki topraklarına verilen isim.

Rüştiye: Ortaokul.

Rütbe: Subay, astsubay ve polislerin sahip olduğu derece.

 

S

Sadrazam: Osmanlı Devleti'nde padişahın yardımcısı, günümüz karşılığı başbakan.

Saltanat: Yöneticiliğin babadan oğula geçtiği sistem.

Sanatoryum: Tedavisi uzun süren hastalıkların, özellikle veremli hastaların iyileştirilmesi için kurulmuş yataklı sağlık kuruluşu.

Satıh: Yüzey, görünen kısım.

Sefa: Gönül rahatlığı, rahatlık, kaygısız ve sakin olma.

Sefaret: Elçilik.

Seferberlik: Bir ülkenin silahlı kuvvetlerini savaşa hazır duruma getiren, ülkenin ekonomisini, yönetimini savaş gereklerine uyacak duruma sokan hazırlık ve önlemlerin tümü.

Selamet: Her türlü korku, tasa ve tehlikeden uzak, güvende olma durumu, kurtuluş, esenlik.

Sempatizan / Duygudaş: Üyesi olmadığı hâlde bir partinin, bir kuruluşun görüşlerini benimseyen veya bir görüşü, bir öğretiyi, bir akımı tutan kimse.

Sermaye: Bir ticaret işinin kurulması, yürütülmesi için gereken anapara ve paraya çevrilebilir malların tamamı.

Servet: Zenginlik.

Sevk: Gönderme, götürme.

Sıkıyönetim: Olağanüstü zamanlarda ve durumlarda ülkede güvenliğin sağlanması için ordunun yardımıyla gerçekleştirilen yönetim.

Sınai: Endüstriyel.

Siper: Askerlerin savaşta vurulmamaları ve rahat ateş edebilmeleri için kazılmış, üstü açık hendek.

Siyasi: Devlet işlerini düzenleme ve yürütme ile ilgili özel görüş veya anlayışla bağlantılı.

Siyasi Birlik: Sınırları belli bir toprak parçası üzerindeki egemenliğin tek bir otoritenin altında toplanmasıdır, devlet oluşumu.

Slav: Rus, Beyaz Rus, Ukraynalı, Leh, Sırp, Hırvat, Sloven, Bulgar, Slovak ve Çek halklarına dillerindeki yakınlık dolayısıyla verilen ortak ad.

Sosyal devlet: Ekonomik ve sosyal alanlarda bireylere sosyal güvenlik ve adalet sağlayıcı politikalar üreten devlet modeli.

Sosyoekonomik: Aynı anda hem toplumsal alanı hem ekonomik alanı veya aralarındaki ilişkileri ilgilendiren.

Sömürge: Bir devletin kendi ülkesinin sınırları dışında egemenlik kurarak yönettiği ekonomik veya siyasal çıkarlar sağladığı ülke, sömürülen ülke, müstemleke, koloni.

Sömürgecilik: Genellikle bir devletin başka ulusları, devletleri, toplulukları, siyasal ve ekonomik egemenliği altına alarak yayılması veya yayılmayı istemesi, müstemlekecilik, kolonyalizm.

Stratejik: Önemli.

Suikast: Bir devlet büyüğünü veya önemli bir kişiyi plan kurarak öldürme.

Sükûnet: Sessizlik.

Sulh: Barış.

Süvari: Atlı asker.

Ş

 

Şarapnel: Patladığında etrafa küçük parçalar saçan bir tür top mermisi.

Şark: Doğu.

Şeri: İslam hukukuyla ilgili.

Şeriat: Kur'an'daki ayetlere, Hz. Muhammed'in sözlerine dayanan İslam kanunu, İslam hukuku.

Şeriye Evkaf Vekaleti: Tüm vakıfların bağlı bulunduğu ve aynı zamanda yasaların dini kurallarına uygunluğunu denetlemekle görevli bir kurumdur.

Şeyh: Tarikat kurucusu, bir tarikatta en yüksek dereceye ulaşmış olan kimse.

Şeyhülislam: Osmanlı Devleti'nde, kabinede sadrazamdan sonra yer alan ve genellikle din işlerinden sorumlu olan üye.

Şura: Bir alanla ilgili olarak oluşturulan danışma kurulu.

Şuur: Bilinç.

 

T

Taarruz: Saldırı.

Tahrik etmek: Kötü bir iş için harekete geçirmek.

Tahrip: Yıkma, zarar verme.

Taklit: Belli bir örneğe benzemeye veya benzetmeye çalışma.

Takrir-i Sükun: Şeyh Sait isyanını bastırmak için çıkarılmış ve hükûmete olağanüstü yetkiler veren yasadır.

Talih / Şans: Bir kimsenin bilgi ve emeğinden çok rastlantı sonucu elde ettiği elverişli durum.

Tanzimat:  Sultan Abdülmecit zamanında, 1839'da Gülhane Hattıhümayunu adıyla anılan bir fermanla ilan edilen, yönetimi iyileştirme tasarısı ve bu iyileştirmenin yapıldığı dönem.

Tarikat: Aynı dinin içinde birtakım yorum ve uygulama farklılıklarına dayanan, bazı ilkelerde birbirinden ayrılan Tanrı'ya ulaşma ve onu tanıma yollarından her biri.

Tasfiye: Ayıklama, temizleme..

Taşkınlık: Toplum tarafından kabul edilmeyen davranışlar.

Taviz: Uzlaşmaya varabilmek için hak, istek veya savlarının bir bölümünden, karşı taraf yararına vazgeçme, ödünleme, ivaz, ödün..

Teali: Yükselme, yücelme.

Teçhizat: Silah dışındaki savaş gereçleri.

Tehcir: Zorunlu göç.

Tekâlifimilliye: Kurtuluş Savaşı'nın dönüm noktalarından olan Sakarya Meydan Muharebesi öncesi ordunun ihtiyacını karşılamak ve Sakarya Savaşı'na hazırlanmak için Başkomutan Mustafa Kemal Paşa'nın kanunla kendisine verilen yasama yetkisini kullanarak yayınladığı "Ulusal Yükümlülük" emirleridir.

Tekke: Tarikattan olanların barındıkları, ibadet ve tören yaptıkları yer, dergâh.

Temin: Sağlama, elde etme.

Temsiliyet: Temsil etme durumu.

Tenkit: Eleştirme, eleştiri.

Teokrasi: Siyasi iktidarın, Tanrı'nın temsilcileri olduklarına inanılan din adamlarının elinde bulunduğu toplumsal, siyasi düzen, din erki.

Terakki: İlerleme.

Terakkiperver: İlerici.

Terhis: Askerlik ödevini bitirenleri ordudan ayırma, ilişiğini kesme.

Teslimiyetçi: Boyun eğme eğiliminde olan, kabullenmiş.

Teşebbüs: Girişim.

Teşkilat / Örgüt: Ortak bir amacı veya işi gerçekleştirmek için bir araya gelmiş kurumların veya kişilerin oluşturduğu birlik.

Teşkilatçılık: Teşkilatlandırma, örgütleme kabiliyeti.

Teşkilatı Esasiye: 1921 tarihinde kabul edilen Türk Devleti’nin ilk anayasasıdır. İçeriği oldukça kısadır ve savaş dönemi olduğu için insan haklarına yer vermez çünkü öncelik vatanın kurtarılması olarak görülmüştür.

Teşvik: İsteklendirme, özendirme.

Tevhid-İ Tedrisat: 3 Mart 1924'te tarihinde çıkarılarak eğitim ve öğretim faaliyetlerini birleştiren, eğitim kurumlarını Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlayıp, düzenleyen kanundur.

Topyekun: Toplu olarak, hep birlikte.

Tümen: On bin askerden oluşan birlik.

Turancılık: Osmanlı Devleti'nin son yıllarında ortaya çıkmış olan, Osmanlılık ve İslamcılık akımları karşısında bütün Türklerin tek vatanda ve tek bayrak altında birleştirilmesini amaçlayan akım, Panturanizm.

Türkçülük: Osmanlı Devleti'nin son yıllarında ortaya çıkan, Osmanlılık ve İslamcılık akımları karşısında bütün Türklerin tek vatanda ve tek bayrak altında birleştirilmesini amaçlayan akım, Pantürkizm.

U

Ulus / Millet: Aynı topraklar üzerinde yaşayan, aralarında dil, tarih, duygu, ülkü, gelenek ve görenek birliği olan insan topluluğu.

Ulusal: Milli, milletle ilgili, millete özgü.

Uluslararası: Çeşitli milletlerin arasında yapılan, milletlerin arasında çok yönlü ilişkilerle ilgili olan, milletlerarası, beynelmilel, enternasyonal.

Umumi: Genel.

Uzlaşmacı: Uyuşmacı kimse.

 

Ü

Ücra: Çok uzakta, kıyıda köşede olan.

Ülkü: Amaç edinilen, ulaşılmak istenen şey, ideal.

Ültimatom: Bir devletin başka bir devlete verdiği ve hiçbir tartışma veya karşı koymaya yer bırakmaksızın, tanıdığı sürede isteklerinin yerine getirilmesini istediği nota.

Ümmetçilik: Bir İslam topluluğu olarak kalmak amacını güdenlerin görüşü.

Üniforma:  Aynı işi yapanların giydikleri örnek giysi. Polis, zabıta gibi.

 

V

Vaat: Bir işi yerine getirmek için verilen söz.

Vasıf: Nitelik.

Vekalet: Vekillik.

Vekil: Birinin, işini görmesi için kendi yerine bıraktığı veya yetki verdiği kimse.

Veliaht: Bir hükümdarın ölümünden veya tahttan çekilmesinden sonra tahta geçmeye aday olan kimse.

Vilayet: İl.

Y

Yadsıma: Kabul etmeme, tanımama.

Yalçın: Dik.

Yargı: Yasalara göre mahkemece bir olay veya olgunun doğuşuna etken olan sebeplerin de göz önünde bulundurularak değerlendirilmesi sonucu verilen karar, hüküm.

Yasama: Yasa koyma, yasa yapma yetkisi.

Yaver: Yardımcı.

Yürütme: Uygulama işi.

Z

 

Zalim: Acımasız ve haksız davranan.

Zanlı: Şüpheli.

Zaviye:  Küçük tekke.

Yorumlar